KARAVAN HAYATI AVRUPA TURU 16; İTALYA’YA VEDA, BLED GÖLÜNE MERHABA!

SLOVENYA’NIN EN ÖZEL TURİSTİK YERLERİNDEN, AVRUPA’NIN EN ÖZEL GÖLLERİNDEN BİRİ BLED…

BU GÖLÜN NE KADAR DEĞERLİ OLDUĞUNUN BİLİNCİ İLE BLED’İN ÜZERİNE TİTRİYOR!

Moena İtalya alplerinde ama deniz seviyesinden yüksekliği(1184m), bizim İncek’teki evimizle (1195m)  hemen hemen aynıydı. Belki de bu yüzden, gece boyu yağan yağmurun tavandaki tıpır tıpır sesine rağmen, çok güzel bir uyku çektik.. İtalya’da 11 günde 13 yer görüp 10 durakta kalmıştık. Çok keyifli ve -tüm seyahati 1 aya sığdırabilmek adına- biraz hızlı bir geziydi! 

Sırada Slovenya’nın, güzelliği ve temizliği ile ünlü Bled gölü vardı. Bled’e gitmek için iki yol vardı; biri güneyden italya-slovenya sınırından biraz uzun. Öteki kuzeyden, Avusturya’ya çok kısa bir giriş-çıkış yaparak, daha kestirme! Kestirme olanı seçtik. Yağmur, fırtınaya dönmüştü. Çok yüksek bir viyadükten geçerken, fırtına aracımızın ön camının üstündeki güneşliği koparıp uçurdu. O fırtınada durmak imkansızdı, güneşliğin yol kenarına düşmesi ve herhangi bir kazaya yol açmaması bizim için büyük şanstı! Sadece 46 kilometrelik yol için italya’dan Avusturya’ya girip, Slovenya’ya geçtik. Ve Avusturya’ya 1 haftalık yol kullanma parası(Vignette/Vinyet) olarak 9.20-Avro ödedik ayrıca sınırdan hemen sonraki tünel için de 7,40 Avro aldılar. Slovenya için ise vinyet ücreti 15 Avro…

Paramızın değeri düştükçe, maliyetler insanın gözünde büyüyor ne yazık ki!

Neyse, biz güzelliklere dönelim. Muhteşem manzaralar eşliğinde, öğleden sonra Bled‘e ulaştık. Sabah trafiği, kasabanın giriş yönünde çok yoğundu. Bizim gittiğimiz saatlerde ise gidiş yönü akıcı iken, çıkış yönündeki araç konvoyu, metre metre hareket ediyordu. Şanslı olduğumuzu düşündük…

    Julien Alplerinin eteklerindeki göl çevresi, sık ormanlarla kaplı. Ortasında minicik adası, kenarındaki kalesiyle büyüleyici güzellikte! Her ne kadar güzel fotoğraflar çeksek te, gözünüzle görmek ayrı bir duygu… Bu, aynı zamanda Slovenya’nın tek adası 😉 ,ülkenin tanıtımlarında da mutlaka Bled görüntüleri yer alıyor.

Bu adadaki St.Mary Assumption Kilisesi, balayına giden çiftlerin uğrak noktası. Damat, gelini kucağına alarak buradaki merdivenleri çıkarsa, evliliklerinin çok güzel olacağına inanıyorlar!

Biz göl kenarında yürürken saat 21.45 sularında çan çalmaya başlayıp, uzun süre susmayınca pek anlam verememiştik. Ama öğrendik ki ; Kilisenin çanını çalan kişilerin ömür boyu şanslı olacağı yönünde bir hurafe daha var!

        Bled gölü, Garda gibi buzul çağında oluşmuş, en derin noktası 30 metre.. 14 bin yıl öncesine ait yaşam kanıtları olduğu söyleniyor. Göl yüzeyi, deniz seviyesinden 475 metre yükseklikte. Suyu çok temiz ve bu temizliği korumak için gölde motorlu taşıt kullanılmıyor!

    Ulaşır ulaşmaz, gölün batı kıyısındaki Camping Bled’e gittik. Tahmin ettiğimiz gibi, yüksek sezonda tıklım tıklımdı. Gölün güney kıyısında, 209 numaralı yolun kenarında bir park alanı bulduk. Kamper’imizi oraya park ettik. Birlikte seyahat ettiğimiz Görgün ailesi de, göle çok yakın bir pansiyonda yer buldu. Figen ile göl kenarında fotoğraf çekerek yürümeye başladık.
 
 Görüntüler öyle güzeldi ki farkına varmadan göl kıyısındaki yolun yarısını geride bırakmış ve çok acıkmıştık. Plajın yanındaki restoranda, ada ve kale manzarası eşliğinde pizza yedik. Yemek sonrası hava yavaş yavaş kararırken, yürüyüşe devam edip, 6 buçuk kilometre ile göl çevresindeki turumuzu tamamladık! Toplam 10 km’lik çok keyifli bir yürüyüştü, 130 metre yükseklikteki kayalar üzerine 1008 yıl önce yapılmış kalenin gece görüntüsü de ayrı güzeldi. Bu arada kalenin, özellikle Viyana Kuşatmaları döneminde birkaç kez osmanlı hakimiyetine geçtiğini de öğrendik.
 
    Dönüş yolundaki hediyelik eşya pazarında, bizi fazlasıyla etkileyen bir fotoğraf sanatçısı ile tanıştık.
   Bled ve çevresini, her mevsim, farklı saatlerde fotoğraflıyor, bu fotoğraflardan, buzdolabı magnetleri üretiyordu. Her biri özenle hazırlanmış bu magnetlerden aldık. Biraz sohbet ettik. Bize hayatta anları yakalamanın önemini anlattı, uyumlu bir çift olarak hayatın güzelliklerini birlikte paylaşmanın ise paha biçilmez olduğunu söyledi… Kısacası, “birbirinizin değerini bilin” dedi…
    Kamper’imizi bıraktığımız park alanında sabahlamaya karar verdik. Birkaç saat için 5 avro ödemiştik, otopark görevlisi sabah 8’de tekrar geleceğini ve kalırsak 10 Avro daha ödememiz gerektiğini söylemişti.
   Sabah güneş doğarken(otopark görevlisi gelmeden) yola çıkan “uyanıklar” da vardı tabii ki!
    Ertesi gün 250 kilometre yol yapıp, iki başkenti birden gezecektik, hedefimizde önce 55 km mesafedeki Lyubyana, sonra da Hırvatistan’ın başkenti Zagrep vardı…
 

YANITINIZI BIRAKINIZ