KARAVAN HAYATI AVRUPA TURU 17; BİR GÜNDE İKİ BAŞKENT! LJUBLJANA-ZAGREP

EJDERHALAR KENTİ SLOVENYA’NIN BAŞKENTİ LJUBLJANA VE HIRVATİSTAN’IN BAŞKENTİ ZAGREP

KARAVANLA AVRUPA TURUMUZUN HEDEFLERE ZAMANINDA ULAŞMASI İÇİN, AYNI GÜNDE 2 BAŞKENTİ GÖRMEYİ PLANLAMIŞTIK. İKİ ŞEHİR BİRBİRİNE ÇOK YAKIN OLUNCA AMACIMIZA ULAŞMAK KOLAYLAŞTI…

Bled gölü’nden çıkış, tam tahmin ettiğimiz gibi oldu. Geliş trafiği çok yoğun, bizim bulunduğumuz gidiş yönü ise akıcıydı. 55 km’lik keyifli bir yolculukla Ejderhalar kenti Ljubljana’ya ulaştık.

Biraz zorlansak da, Ljubljanica nehrinin kıyısında, tarihi kent merkezi’ne olabildiğince yakın bir park yeri bulabildik. Park otomatının ücreti, 2 saatliğine 1 avro civarıydı. Nehir boyu keyifli bir yürüyüşle kalenin karşısındaki, tarihi kongre meydanına gittik.

Birkaç fotoğraf çektikten sonra, ünlü Ejderha köprüsünü hedefleyerek yürüyüşümüze devam ettik. Kendine özgü mimari yapısı, temizliği, yeşilliği, sessiz ve sakin oluşu ile çekici bir kent Ljubljana! Nehir’de aşağı-yukarı giden, küçük gezinti tekneleri var.

Kentin simgelerinden biri olan Ejderha köprüsünden “Dragon Heykelleri” eşliğinde, kale tarafına geçip karşı kıyıdan park yerine dönmeyi planlamıştık.

Kalenin görünüşü ve konumu öyle güzeldi ki dayanamadık,pazar yerinin arkasındaki funikülere atladığımız gibi yukarı çıktık.

Çok kısa bir yolculuk ama, funikülerin kişi başı ücreti 4 avro! Kalenin müzesine girecek zamanımız yoktu. Yukarıdan, güzel Ljubljana manzarasını içimize sindirerek izledikten sonra, dönüş yoluna koyulduk.

Funiküler’in yukarıdaki durağında, espirili bir ejderha duvar fotoğrafı imkanı da sağlamışlardı 😉

Kaleden aşağı iner inmez, bu kez tempolu bir yürüyüşle! Kamperimize döndük çünkü, günün kalan bölümünde Camp Zagrep’e yerleşmemiz ve Hırvatistan’ın başkentini görmemiz gerekiyordu. İki başkentin arasındaki mesafe 127 kilometre ve sınır noktası, Zagrep’e çok yakın. Seyahatimizde, Türkiye’den çıktıktan sonra ilk kez, hem de Türkçe olarak “ruhsat” Hırvatistan’a girerken soruldu… Hırvatistan’da artık Vinyet kullanılmıyor, otoyollarda gişelere ödeme yapılıyor.

Camp Zagrep, kent merkezine 16 km mesafede, Rakitje gölü kıyısında modern bir kamping. Yüksek sezonda yer bulmak çok zor. Karavan tarafında yer bulamadık ama, hemen yan tarafında çadırcılar için ayrılan bölümde konaklayabildik. Gecelik ücreti 32 avro. Çember şeklindeki bir ahşap yolun iç ve dış kısımlarına kamp parselleri yapmışlar.

Çemberin merkezinde ise duşlar, tuvaletler, bulaşıkhane ve çamaşırhane var.Gayet kullanışlı, bakımlı, güvenli ve temiz bir tesis! Resepsiyonda birkaç dil bilen, çok çalışkan bir genç kız var. Her müşteri ile sabırla, uzun uzun ilgileniyor. Şehir merkezine gidiş için, tren durağına bir servisleri olduğunu söyledi ama, 4 kişi olduğumuzu öğrenince taksi tutmamızı önerdi.

CAMP ZAGREP’TE RESEPSİYON ÇALIŞANLARININ ÖNEMİNİ BİR KEZ DAHA ANLADIK!

Bu öneri bize de uygundu.Kısa bir pazarlıkla, gidiş dönüş 30 Avro’ya anlaştık. Karar vermemiz ile taksinin Camp Zagrep’e gelmesi arasındaki süre bir saate yakındı. Hava yavaş yavaş kararmaya, biz de acıkmaya başlamıştık. Güzel ingilizce konuşan, bir Türk arkadaşı sayesinde konuşmalarının arasına türkçe sözcükler serpiştiren genç bir taksi şoförü bizi tarihi kent merkezindeki Ulusal Tiyatro binasının önüne bıraktı.

Gece 23’te aynı noktadan almasını söyledik ve Zagrep sokaklarında yürüyüşümüz başladı. Nicole Tesla’nın heykelini gördükten sonra ilk işimiz, ara sokaklarda birşeyler atıştırmak oldu.

Sonra kentin kalbi sayılan Ban Josip Jelacic meydanına, ardından Katedralin olduğu tepeye gittik.

Gotik tarzdaki bu katedral, aynı zamanda Hırvatistan’ın en yüksek binası! 1880 Depreminde zarar gören Katedral hala restore ediliyor.

Deprem anında, saat 07.03’te duran saat, katedralin yan duvarında sergileniyor.

Estetik olarak güzel bir şehir Zagrep. Arada demir perde döneminde yapılmış, mimari açıdan pek anlam taşımayan binalar da var. Görmeyi umup, göremediğimiz yer ise, ikinci dünya savaşı zamanında yapılmış Tünel Griç sığınağıydı. Onca yorgunluğa rağmen, Zagrep sokaklarında bir Lili Marlen Türküsü bile dinleyemeden saati 23 edip, Ulusal tiyatro önündeki buluşma noktamıza ulaştık.

Dönüşte, genç taksi şoförü ile güzel bir sohbet bizi bekliyordu! Etimoloji bana her zaman çekici gelmiştir; Hırvatistan’da hala, Osmanlı döneminin etkileri var. Bugünlerde, Türk dizileri de çok izlenince, Türkçe’ye yatkınlıkları daha da artmış. Taksi şoförünün en yakın arkadaşlarından biri de Türk olunca sohbetimiz, yarı ingilizce yarı Türkçe’ye döndü!  Örneğin “Müşteri” sözcüğü hala kullanılıyor. Şoförün, cep telefonu ile konuşurken bizden “müşteri” diye bahsetmesi dikkatimizi çekmişti…

OSMANLI DÖNEMİNDEN SONRA ŞİMDİ DE TÜRK DİZİLERİ SAYESİNDE, BÖLGE İNSANLARI TÜRKÇE’YE ÇOK AŞİNA!

Konu, buradan açıldı. Bizim “müjde”miz onlarda, Osmanlıca’dan kaldığı şekliyle “Muştu”, sohbet sırasında kendi aksanı ile “muştuluk” dediğinde anlamamız pek bir zor olmuştu. Ama sonunda, Muştuluk, yani Müjdelik dediğini çözebilmiştik!
Gece, yorgun argın Camp Zagrep’e ulaştık, sonraki gün Plitvice Şelaleleri için yeniden yollara düşecektik. Bazı yaşadıklarım, bana hep dünyanın ne kadar küçük olduğunu anımsatır. Yine onlardan biri; hoş bir raslantı bizi bekliyordu!

YANITINIZI BIRAKINIZ