KARAVAN HAYATI AVRUPA TURU 24, OHRİD’E GİDİŞ GORİÇA BEACH

Bir kez daha vurgulamalıyız; Ksamil, Karavan Hayatı için biçilmiş kaftandı! Artık, Güzelim Butrint Milli Parkı ve Ksamil Karavan kampından ayrılma vakti gelmişti.

FARKLI BİR ROTA İLE GÜNEYE İNECEKTİK!

Arnavutluk’ta güneye indiğimiz sahil yolunun zorlukları nedeniyle farklı bir rotayla dönmeye karar vermiştik. Biraz daha içeriden, biraz daha az virajlı yollarla Ohri’ye gidecektik. Navigasyon 366 kilometrelik yolu 6 saatte alacağımızı öngörüyordu! Yani, yine ortalama hızımız saatte 61 km civarında olacaktı. Yani, yine zor yollar ve macera bizi bekliyordu…

İyi ki Ksamil’de enerji depolamıştık… 

Yine bakımsız dar yollar, virajlar, virajlar… Şunu da unutmadan söylemeliyim, Arnavutluk için “El değmemiş” ülke demiştim ya, bir de “Berrak Sular Ülkesi” demem gerekliydi. Sanırım suları henüz kirlenmeye fırsat bulamadığı için dereler, göller pırıl pırıl!
Sabah ilk 45 kilometresi, dağlarda çıkışlı-inişli zor bir yolu bir saatten biraz fazla bir zamanda kat ettik. Yol üzerinde “Blue eye” yani mavi göz dedikleri, bir doğa harikası var. Yoldan 1 km kadar içerde, sol tarafta. Mutlaka görmelisiniz; mavi göz’ü andıran bir kaynaktan bir nehrin doğuşunu izliyorsunuz!

 El değmemiş Arnavutluk’un güzel manzaraları ve ‘trafik magandaları’ eşliğinde öğleden sonraya kadar dura kalka yol aldık. İki yerde yol yapımı nedeniyle zaman kaybettik. İkincisi Tepedelenli Ali Paşa’nın doğum yeri olan, otantik yapısını koruyan Tepelene şehriydi…


      Durres ve Tiran’a yaklaşıp, rotamızı doğuya Elbasan’a çevirdik. Elbasan tava yeme hayali ile giderken yol kenarında, yanından Shkumbin nehrinin geçtiği küçük salaş bir lokanta gördük.

ELBASAN’A GİRMEK ÜZEREYKEN, ÇOK ACIKMIŞ OLMAMIZ BİZİ YENİ BİR MACERAYA SÜRÜKLEYECEKTİ!

Açlık sınırımızı zorlamaya başladığımız anda, önünde yüksek ağaçları ve gölgesi ile de bize daha çekici gelmişti burası. Cebimizde 1150 lek civarı(60TL) bir para kalmıştı. Lokanta’da kredi kartı geçerli değildi. Yemek listesine bakarak, paramıza göre bir sipariş verdik. Ne kadar paramız kaldığını da söyledik! Önce, Türkiye’den alıştığımız lezzette bir pilav geldi. Üzerine küçücük bir parça et konmuş, et suyu ile daha da leziz olmuştu!

Güzel bir de çoban salata… Patates kızartması, tavaya gösterilip! gelmişti… Geri götürüp, biraz daha pişmesi gerektiğini ocağı göstererek anlatabildim… Masaya gelenlerle doyup, tam kalkmak üzereyken, yeni kızarmış olan patatesimiz ve kocaman birer biftek geldi! Et öyle lezzetliydi ki, neredeyse doymuş olmamıza rağmen dayanamayıp yedik! Patatesi ise paket yaptırdık. Hesap, tahmin ettiğimizden biraz fazla gelmişti. Elimizdeki bütün parayı verip, haklarını helal etmelerini söyledik 😉 gülümseyerek bizi uğurladılar.
Bazen, hiç beklenmedik yerlerde muhteşem lezzetlerle karşılaşabiliyorsunuz. Arnavutluk’tan yemek konusunda genellikle olumlu izlenimler edinmiştik…

Osmanlı izleri de taşıyan, Elbasan Tava’sıyla ünlü sanayi şehrini geçtikten sonra yavaş yavaş virajları artan ve yükselen bir yol bizi sınır noktasına taşıdı. Sınırdan önce ,yüksek bir tepeden Ohri gölünün güzel manzarası ile karşı karşıyaydık. Arnavutluk- Kuzey Makedonya sınırının bir kısmı gölün ortasından geçiyor. Gölün hemen hemen üçte ikisi Kuzey Makedonya’ya ait…

Sınırda yine az araç olmasına rağmen, uzun süre bekletildik!

Makedonya tarafına geçince yollar, yine ülkeler arasındaki farkı göstermeye başladı. Çok bozuk olan asfalt, Ohrid’e yaklaştıkça düzelmeye başladı! Kentin çevresinde de hummalı bir yol yapım çalışması vardı.
Ohrid kent merkezinin 5 kilometre güneyinde, Goriça Beach’te yer alan Kamper Stop “K’J Divono” da kalmaya karar vermiştik. Kamping’in girişini ararken, 16-17 yaşlarındaki Andre koşarak geldi ve yerleşmemize yardım etti.

Göl manzaralı, koca çamların altında bol gölgelikli ve çim zeminli Kamper Stop çok şirindi. Sahil kalabalıktı. Andre’nin ikram ettiği soğuk bira, göl ve tarihi Ohri kent manzarası çok güzeldi.

     Sahildeki küçük restoranda kızlı-erkekli gençler çalışıyordu ve hepsi hayatlarından memnun görünüyordu.
Kuzey Makedonya’nın denize kıyısı olmadığından Ohrid gölünün pırıl pırıl sularında serinlemek, bölge halkı için büyük bir nimetti.

Biz de gider gitmez gölde yüzerek günün yorgunluğunu attık. Kamper Stop’un 2’şer tane duş ve tuvaleti vardı. Talebi karşılayamıyordu ama temiz olması önemliydi. Duş suyu ise bir anda kaynar dereceye ulaşıp, bir anda buz kesiyordu!      

   Kaldığımız tesisin lokantasında, leziz bir akşam yemeğinin ardından, sahilde yeni yapılmış yaya yolunda güzel bir akşam yürüyüşü ile günü tamamladık.

     Güneşin doğduğu taraf Kuzey Makedonya, battığı taraf ise Arnavutluk’ a ait!

    Yine enerji toplamamız gerekiyordu çünkü sonraki günü Ohrid‘i köşe bucak gezmeye ayırmıştık…
   Sonraki güne, uykumuzu alıp, göl manzaralı, Arnavutluk’tan getirdiğimiz patates kızartmasının üzerine kırılan Makedonya yumurtalı güzel bir kahvaltı ile başlayacaktık!

YANITINIZI BIRAKINIZ