KARAVAN HAYATI AVRUPA TURU 25 , GÖL İLE BÜTÜNLEŞMİŞ TARİHİ KENT OHRİD!

Ohrid, Kuzey Makedonya’nın en önemli turizm kenti. Küçücük şehir, turistlerle dolup-taşıyor. Karavan hayatı için de ortam çok uygun!  

Sıcak bir ağustos gününde karavan ile ulaştığımız Ohrid’i gezmek! Zor ama bir o kadar da keyifli…

Fotoğraflarından bildiğimiz, göle inen yamaca yerleştirilmiş birbirinden şirin evleri gözle görmek çok farklı bir duygu…

    Tarihi dokusunu kaybetmemiş, hem osmanlı-müslüman, hem de hıristiyan dönemlerinin yapıları hala iç içe duruyor… Bu arada, okumakta, ya da anlamakta çok zorlandığımız Kiril alfabesinin doğduğu yer de Ohrid!
Öncelikle bir kavram karmaşasına son verelim, göl ve kente kimileri OHRİ diyor, kimileri OHRİD. Biraz araştırınca öğrendim ki; Arnavutça da Ohri olan bu isim, Makedonca’da Ohrid. Şehir, artık Kuzey Makedonya’da olduğuna göre ben Ohrid demeyi tercih ediyorum.

OHRİD, BİRÇOK ÖZELLİĞİ BAKIMINDAN AVRUPA’NIN EN ÇEKİCİ NOKTALARINDAN BİRİ!

   Ohrid, Avrupa’nın en eski ve en derin krater gölü! Suyu çok temiz. Bazı kaynaklar, gölün suyunun her 3 yılda bir tamamen yenilendiğini yazıyor!
Şapkalarımızı, rahat spor ayakkabılarımızı hazırladık. Çantamıza gerekli malzemeleri, fotoğraf makinemizi koyduk. Kardeşim Mesut ile 1 gün önce yaptığım konuşmada, bir yıl önce Ohrid’i köşe bucak gezdiklerini, adımsayarda rekor kırdıklarını söylemişti!
Konuşurken bunu tam algılayamadığımı, Ohrid’i gezmeye başlayınca fark ettik.

KÜLTÜRLERİN MOZAİĞİ OLAN KENTLER HER ZAMAN DİKKAT ÇEKMİŞTİR, OHRİD DE ONLARDAN BİRİ…

Tabii bu gezide öğrendiğimiz birçok ilginç şeyi de paylaşacağız sizinle!
Sabah, önce tertemiz Ohrid gölünde yüzdük, ardından göl manzaralı kahvaltımızı yapıp, kamp yaptığımız yere bir taksi çağırdık. İki kişi otobüsle gitmek yerine, çok uygun fiyatlı olan taksi’yi tercih ettik. Taksi şoförü, -böyle turistik yerlerde sıklıkla karşılaşıldığı gibi- 6km’lik yolda bir çırpıda nereleri, nasıl gezmemiz gerektiğini anlatıverdi…Hazırlıklıydık ama bir taksiciden edinilen taze bilgiler her zaman değerli olurdu! Bizi Osmanlı hamamına en yakın noktada bıraktı, ayrılırken sanki eski bir dostla vedalaşır gibiydik…
       Hava çok sıcaktı, o yüzden gezimize saat 15 sularında başladık…
Önce, çok tanıdık gelen Osmanlı çarşısını bir uçtan diğer uca gezdik.

   
Bu caddede arada bir Türkçe konuşmalar duymak çok doğal! Çok sayıda Türkçe tabela da görüyorsunuz…


Hele bir de bayram tatiline denk gelince, Türkiye’den gelen tur grupları her yerde…

     Ohrid’de 10 kadar cami var, sayısız da kilise! Sonra göl kıyısına indik. Bu arada  çiçeklerle bezenmiş, heykellerle estetik katılmış liman bölgesinde birkaç fotoğraf çektik.

    Spor Spikeri arkadaşım Gökhan Özer’in özenle tarif ettiği CHUN(Sandal) restoranı bulduk, akşam için rezervasyon yaptırdık. Liman tarafı çok hareketli, gezi teknelerinin biri geliyor, biri gidiyor!

Sonra Anadolu mimarisini andıran, özellikle Kastamonu ve Safranbolu evlerine benzeyen Ohrid evlerinin arasında yürümeye başladık.


Ayasofya Kilisesi’ni ziyaret ettik.

Yapıların her biri ayrı güzellikte, hepsinin manzarası muhteşem.


Ayasofya’nın arkasındaki gölgeli merdivenlerde, tarihe bakarak şaraplarını yudumlayan bölge insanları ile selamlaşıp yolumuza devam ettik.

Evlerin arasında dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.

Göl kıyısından başladığımız gezide daracık sokaklar arasından dolaşırken  bazen yukarı doğru çıkıyor, bazen inişlere denk geliyorsunuz.

Arada kafeler, pansiyonlar, restoranlar var.

Sahilden, kuzeydeki plaja göl üzerine yapılmış ahşap yürüme yolu ile geçilebiliyor.

Tam yol bitti derken bir evin koridoru genişliğindeki yoldan yeni bir sokağa geçiş yapıyorsunuz. Oradan da burundaki Aziz Yuhanna kilisesine!

     Tabii bu kadarla kalmıyor. Evlerin arasındaki daracık yollardan yeniden yukarıya, göl manzarasının daha da güzelleştiği noktalara çıkıyorsunuz. Görüntüler öyle güzel ki, her açıdan fotoğraf çekmek istiyor insan…

         Tekrar döndüğümüz limanda merak ettiğimiz konulara cevaplar bulduk;

       Bunlardan ilki Avrupa’nın ortasındaki bir krater gölünde nasıl olup da inci çıktığıydı? Cevap ise daha ilginçti; Gölde yaşayan bir tür balığın pulları ile midyelerin kabuklarından elde edilen sedef un haline getiriliyor. Bu karışım, sır olarak saklanan bir formülle “inci”ye dönüştürülüyor. Hatta iddiaya göre Ohrid’de sadece iki aile bu formüle sahip ve boşanma gibi bir durumda başkalarının eline geçebilir diye ailelerin gelinlerine bile formül verilmiyordu!
       Restorasyonda olan Ali Paşa Cami’nin yanından geçip müslüman lokantalarının yer aldığı mahalledeki Zeynel Abidin Paşa Cami’ni ziyaret ettik. Ardından Antik Tiyatro ve tarihi kent merkezine tırmandık.

Döneminin en büyüklerinden biri olan antik tiyatro, şu anda konser ve gösteriler için kullanılıyor.

Biz oradayken, akşam verilecek bir konser için hazırlıklar başlamıştı…


Antik Tiyatronun sağında, kentin en yüksek noktasında Çar Samuel Kalesi, solunda ise Meryem ana kilisesi var.

En yüksek noktadan hem kente, hem de göle hakim!

Yavaş yavaş hava kararırken gölün görüntüsü daha da güzelleşiyor…

Daracık sokaklardan, yavaş yavaş limana indik ve Chun restorana gittik. Çok acıkmıştık. Figen, gölün balıklarından, ben ise çömlek kebabı sipariş ettim.

      Bu arada çok merak ettiğimiz ikinci sorunun cevabını bulduk; konu, gölden çıktığı ve çok lezzetli olduğu söylenen yılan balığı idi! Bir arkadaşımız ısrarla,  bu balıktan yememizi önermişti. “Sandal” lokantasında sorduğumuzda, bunun bir balık değil, bildiğimiz su yılanı olduğunu ve her zaman bulunmadığını öğrendik.

    Makedonya’ya özgü kırmızı şarap eşliğinde yemeklerimizi beklerken, alt kattan çok kaliteli canlı müzik sesi gelmeye başlamıştı, o kadar iyiydi ki bir ara garsona duyduğumuz müziğin canlı olup olmadığını sormak zorunda kaldım.

    Ay ışığında, kara bıyıklı kedicik eşliğinde yorgunluğumuzu romantik bir akşam yemeği ile attık.

    Avrupa turumuzun en güzel gecelerinden birini Ohrid’de yaşadık.
Her ne kadar yorulmuş olsak da, taksi ile dönmek yerine hem yediklerimizi sindirmek, hem de sahildeki yürüyüş yolunu görmek için 5 kilometre daha yürümeyi tercih ettik… Döndüğümüzde mobil telefonumuzun adımsayarı 18500 adımı gösteriyordu!

     Çok yorgunduk ama Ohrid‘i karış karış gezmiş olmanın hazzıyla geceyi geçirdik. Ertesi gün yine yollar bizi bekliyordu. Önce Ulu önder Atatürk’ün eğitim gördüğü askeri lise’yi görmek için Manastır’a, ardından Üsküp’e gidecektik!

 

YANITINIZI BIRAKINIZ