KARAVAN HAYATI AVRUPA TURU 27 ÜSKÜP, TARİH VE MODERNİZMİN GARİP KARMASI!

OSMANLININ 600 YIL HÜKMETTİĞİ BU KADİM ŞEHİR MUTLAKA GÖRÜLMELİ!

ÜSKÜP SANKİ İKİ ŞEHİRDEN OLUŞUYOR VE VARDAR NEHRİ ONLARI BİRLEŞTİRİYOR…

Aynı gün içinde Ohrid’den Manastır(Bitola)’a , oradan da Üsküp’e gitmek biraz yorucu olmuştu. Yolun büyük bölümünün bakımsız, gidiş-geliş birer şeritten oluşması bunun en önemli sebebiydi.

170 kilometrelik mesafeyi 2 buçuk saatte kat ettik. Üsküp’e yaklaştıkça yol güzelleşmeye başladı ve son 70 kilometresi paralı yola dönüştü… Bir yandan akşam trafiği, diğer yandan şehir merkezindeki yol yapım çalışmaları, Üsküp’te kamp yapacağımız Kinder Park‘a ulaşmamızı geciktirdi.

Burada beğeneceğimiz bir kamping bulamayınca, park4night uygulaması imdadımıza yetişti. Rabotniçki ve Vardar takımlarının sahası olan, aynı zamanda milli maçların ev sahibi Todor Proeski Stadyumunun hemen yanında, Vardar nehrinin kıyısında, çınar ağaçlarının altında çok güzel bir park yerinde geceleyecektik.

Burası aslında ailelerin çocukları ile gittiği bir restoranın park yeriydi. Restoranın içi gerçekten bir oyun parkıydı, ailece yemek yerken, çocuklar da bu keyifli ortamın tadını çıkarıyordu!

Bizim gibi motokaravanı ile seyahat edenlerin tercih ettiği bir noktaydı. Yanımızda, Fransa plakalı bir motokaravan vardı. Hemen sohbet başladı; orada üçüncü günleriydi, Kinder Park’ın wifi şifresini bile öğrenmişlerdi. Şehir merkezine yürüme mesafesinde kalacak yer bulmak büyük şanstı… Üsküp kalesi manzaralı bir kamp yerimiz vardı!

Kamp yerimizden üsküp kalesinin görünümü…

Vardar nehrinin Doğu tarafında Arnavutlar ve Türkler, Modernleştirilen batı yakasında ise hıristiyanlar yerleşmiş. Önce Osmanlı Mahallesine gittik, çok acıkmıştık. Spor Spikeri arkadaşım Gökhan Özer’in ballandıra ballandıra anlattığı Tavçe Gravçe(toprak kapta kurufasulye) yemek için Turist Restoranı bulduk.

Sahibi Boşnak Cemal bey’le tanıştık ama yoğunluktan mıdır bilmem bizimle pek ilgilenmedi. Belki de eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de burada yemek yemiş olması çıtayı yükseltmişti! Kapan Han’ın girişindeki restoranda küçük birer porsiyon yedik, çünkü daha sonra Destan Restoran’a uğrayacaktık…

Bu güzel yemeğin ardından Osmanlı Mahallesini boydan boya dolaştık. Türk Çarşısı, Sulu Han, Kurşunlu Han, Sultan Murad Camii, Mustafa Paşa Camii, Osmanlı Saat Kulesi, Çifte Hamam ve Makedonya Müzesi bu bölgede yer alıyor. Türkiye’nin desteği ile restore edilen Davutpaşa Hamamı, bir sanat evine dönüştürülüyordu.

İzin alarak kapısından birkaç metre içeri girdik. Dışarıda sıcaktan bunalırken, bu tarihi taş yapının serinliğine hayran olduk. Dar sokaklardan merkeze doğru yürüyünce 15’nci yüzyılda Mimar Sinan’ın yaptığı söylenen Tarihi Taş Köprü görünüyor.

Mimar Sinan’ın eseri tarihi taş köprü
Taş köprünün gece görüntüsü

Bu muhteşem eser öncesinde ise karşınıza yeni yapılmış Dev heykeller çıkıyor. Karşıdaki dağın üzerinde de Milenyum Haçı dikkat çekiyor…

Heykellerden ilki “Büyük” İskender’in babası ikinci Filip’i simgeliyor. 2. Filip sağ elini yumruk yapmış, oğluna selam veriyor.

Tam karşısında, Makedonya Meydanının ortasında yer alan at üzerindeki DEV “Büyük İskender heykeli var.

Filip’in hemen altında ise İskender’in doğumunu simgeleyen anne ve bebeğinin heykelleri yer alıyor…

Tarihi Taş Köprünün 100 metre güneyinde, Arkeoloji müzesi ve müzenin karşısında, “göz köprüsü” nü görüyorsunuz. Resmi adı Medeniyetler Köprüsü olan bu modern yapının üzeri birkaç metre aralıklarla yerleştirilmiş tarihi figürleri simgeleyen heykellerle dolu.

Bu köprüden 200 metre ileride ise “Sanat Köprüsü” yer alıyor. Burada da Makedonya’nın yakın tarihini etkilemiş Kültür ve Sanat insanlarının Heykelleri var!

Kısacası Kuzey Makedonya’nın başkenti’nde bir heykel enflasyonu sözkonusu.

Milli Tarih ve kültürel yapılarını pekiştirmek için aşırı çaba sarfettikleri hemen hissediliyor. Vardar Nehri üzerinde ayrıca, korsan gemilerini andıran iki yapı var. Bunlardan biri Restoran, diğeri ise otel olarak kullanılıyor.

Makedonya Meydanının güney girişine, Paris’teki Zafer Tak’ını andıran “Makedonya Kapısı” yapılmış… Tüm bunları birarada görünce bir kent merkezinden çok, disneyland gibi bir eğlence parkında gibi hissediyor insan! Estetik anlamda da çok başarılı bulmadığımızı söylemeliyiz.

Başkenti bu kadar gezince yeniden acıkmıştık. Sıra geldi artık bir fast food zincirine dönüşen Destan Restoran’a! Osmanlı mahallesindeki dükkan, eski salaş halini korurken, kent merkezindeki diğer ikisi modernize edilmiş. Biz Makedonya Takı’nın hemen yanındaki Destan’da köfte yemeyi tercih ettik. Yerel bir Bira olan Skopsko Pivo eşliğinde gerçekten enfesti. Onların “kebap” olarak adlandırdığı köfteleri yerken, bu lezzetin doğal ve temiz ortamda yetişen hayvanlardan kaynaklandığını düşünmeden edemedik.

Yemek sonrası, yine Vardar kıyısındaki yürüyüş yolunu takip ederek kamp yerimize ulaştık. Bir günde Makedonya’nın iki büyük kentini gezmiş olmanın verdiği haz ve yorgunlukla güzel bir uyku çektik. Ertesi sabah erkenden uyanıp Filibe için yola çıkacaktık!

YORUM YÜZDESİ

YANITINIZI BIRAKINIZ