CAMPING ON BOARD MÜTHİŞ BİR DENEYİM, KARAVAN HAYATINDA SIK YAŞANACAK MACERALARDAN DEĞİL; FERİBOTTA KAMP YAPIYORSUNUZ!
FERİBOTTA AYRICA KAMARA ÜCRETİ ÖDEMİYOR AMA TÜM İMKANLARDAN YARARLANABİLİYORSUNUZ…
Aigia’ya 45 kilometre mesafedeki Patras limanından Bari’ye gideceğimiz Feribot akşam saat 18’de hareket edecekti… Öğlen saat 13’te çıkış yapmak Feribot saatimiz için çok erkendi ve Yannis, birşeyler yiyip içmemiz durumunda daha geç çıkabileceğimizi söyleyince dediğini yapıp saat 14.30 sularında yola çıktık.
15.30’da Patras limanından -daha önce internet aracılığı ile ödemesini yaptığımız- biletlerimizi alıp, karavanımızı sıkı bir güvenlik kontrolünden geçirerek Feribota bindik…Feribotta araçları titizlikle kontrol edip ve milimetrik düzenle yerleştiren görevlilerden biri, bizi türkçe komutlar eşliğinde “manzaralı” bir noktaya yerleştirdi. Biz de yanımızdaki kavala kurabiyesini onunla paylaştık…
Akşam gün batarken, İyonya denizinden Adriatik’e çıkıyorduk ve “Süper Hızlı” feribottan gün batımını izlemek gerçekten büyüleyiciydi. Feribot öyle hızlıydı ki, güverteye çıkınca rüzgarından fazlasıyla etkilenip, tekrar kapalı bölüme dönmek zorunda kaldık. Her türlü imkanın sağlandığı feribotta güzel zaman geçirdik. Beraber seyahat ettiğimiz Görgün ailesi ile camping on board bölgesinde, biz bize yaptığımız sohbet de çok keyifliydi.
Feribot, gece yarısı İgoumenitsa limanına uğrayıp yolcu bindirip indirerek, rotasına devam etti, sabah yerel saat ile 09.00’da Bari’ye ulaştık(saatlerimizi bir saat geriye almayı unutmadık). İlk binmenin, iniş anlamında tahmin edebileceğiniz gibi bir dezavantajı da var, feribottan en son ayrılan araçlardan biri bizim … Feribotta elektirik bağlantısı yapmaya çalıştık, bizim fiş’ler italya’dan itibaren adaptörsüz kullanılamıyor “Marine type” olarak adlandırılan 3 ayaklı fişlerden edinmeniz ya da bir adaptör bulmanız gerekiyor.
KARAVANLA YURTDIŞINA GİDECEKSENİZ “MARİNE TYPE” ELEKTRİK FİŞİ ADAPTÖRÜ SİZE ÇOK LAZIM OLACAK!
Gemideki görevlilerden biri, ayrılmadan iade etmem kaydı ile bir adaptör verdi ve böylece yaşam akümüzü doldurarak yolculuğumuzu tamamladık. Bari’den çıkar çıkmaz ilk hedefimiz Monopoli’ydi. Otobanda güneye doğru çok fazla trafik vardı, ve İtalyanların yazlıkçıları olduğunu düşündüğümüz bu arkadaşlar yüzünden yaklaşık 1 saat daha uzun süren bir yolculukla Monopoli’ye ulaştık.
İlk iş olarak İtalya’nın en büyük mobil telefon şirketi TIM’in bir mağazasından 27 Avro karşılığında 40GB’lık internet satın aldık. Eğer simkartınız varsa, kampanya aslında 10Avro’luk ancak, yeni abonelik, simkart ücreti vs. eklenince bu fiyatı buluyor. 4 kişi benim telefonumdan interneti kullanmayı planlamıştık. Monopoli çok eski ve şirin bir kent.
Dışardan pek çekici görünmüyor ama özellikle tarihi kent merkezi görülesi güzellikte. Tam o bölgeyi gezerken, bir de italyan düğününe rastlamamız pek hoş oldu.
Öğle saatlerini tarihi Monopoli sokaklarında gezerek geçirince bir anda çok acıktığımızı anladık, önce çok şık bir meydanda, bir aile işletmesinin kendi yaptığı dondurmalardan tattık, muhteşemdi. Hayatımda yediğim en lezzetli dondurmalardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim!
Bir süre sonra, bulduğumuz ilk pizzacıya girdik ama pizzalar tam bir hayal kırıklığıydı!
İtalya’da kişi başı alınan “kuver” parasını da notlarımıza yazmamız lazım, hesap ne olursa olsun 2 ile 4 avro arası kuver parası ödüyorsunuz… Monopoli ile vedalaşıp, doğal güzellikleri ile dikkat çeken dar bir yolla Alberobello’ya geldik. Alberobello’nun en büyük özelliği Trulli evleri… Yapısı, bizim Harran evlerini çok andırıyor ama bu evlerin kukuletaya benzeyen kubbeleri taştan!
Avrupa için çok farklı bir mimari tarz olan Trulli evleri, bize fazlasıyla tanıdık geliyor.
1300’lü yıllarda Yerel yönetim halktan çok yüksek miktarda emlak vergisi isteyince, bölge halkı çareyi bu evleri yapmakta bulmuş. Vergi memurları geldiğinde, evlerin çatısındaki taşlar sökülüyor ve “burası ev değil, gördüğünüz gibi çatısı yok, bunlar ağıl” denilerek vergiden kurtuluyorlarmış… Böylece Trulli mimarisi diye bir tarz doğmuş.
Ayrıca, haçlı seferleri sırasında yolu anadoludan geçen italyan askerlerin, Harran evlerinden esinlenerek bu mimariyi ortaya çıkardığı söylentisi de var.
Öyle ya da böyle, Trulli evleri Unesco tarafından korunmaya alınmış ve yerel halk için azımsanmayacak gelir getiren bir sektör oluşturmuş.
Alberobello’nun merkezinde, Trulli’lerin en yoğun olduğu bölgede bir otoparka girdik, otoparkçılar gram ingilizce konuşmuyordu ve görüntüleri bizim eski deynekçileri andırıyordu. Elektrik için adaptör sorduk (işaret dili ile) ilk ikisi yok derken, üçüncü görevli hemen bulup verdi. Hedefimiz akşam şehir dışında bir kampingde kalmaktı. Park yerine karavan ile giriş çıkış parası 10 avro olunca, 8 avro daha ödeyip, orada sabahladık. Akşam bastırınca “sivrisinek”acı gerçeği ile karşı karşıya kaldık.
Alberobello’nun masalsı ortamı, akşam aydınlatmalarla daha romantik bir hal almıştı, kilisenin dış duvarındaki ışık gösterileri de geceye ayrı bir renk katıyordu…
Sırada çizme’nin batı kıyıları vardı, ilk durağımız ise Salerno’ydu…