ROMANTİK VE -biraz- YORUCU ÇÖL DENEYİMİNİN ARDINDAN ROTAYI BATIYA ÇEVİRDİK.
SIRADA KANYONLAR VE QUARZAZATE VARDI.
ÇÖLDEN UZAKLAŞMADAN BİR FOSİL MÜZESİNİ ZİYARET ETTİK.
Erfoud’a dönüş yolunda, her tarafta gördüğümüz “Fossil” tabelaları yüzünden bir fosil müzesini ziyaret ettik. Şimdi çöl olan bu bölgenin bir zamanlar okyanusun zemininde olduğuna inanmak güç. Ama gördüğümüz fosiller inanmamızı sağladı.
Öte yandan işletme müdürünün, “dünyadaki tek fosilli mermer bizim bölgemizden çıkıyor.” sözüne pek inanmadık!
17. yüzyıldan kalma kasbah ve Ksar Abbar kalıntılarını yol kenarından fotoğrafladık, çünkü gidecek çok yol, görecek çok şey vardı!
Yol uzun olunca, kurtlar gibi acıkan kafilemiz, günün “Tajin’ini” yine pek otantik bir restoranda yedi!
Bu kez meyvelerle tatlandırılmış- hafif ekşitilmiş bir tajin’di menümüzün en önemli parçası!
Restoranda sorumlulardan biri -belki de patron- olduğunu düşündüğümüz hanımefendi de sırtında bebeği ile çalışıyordu…
Dilenen çocuklar yine bizi yalnız bırakmamıştı!
Vadi boyunca bol palmiyeli kasabalardan geçtik…
Ardından sarp kayalıkları 250 metre yüksekliğe ulaşan muhteşem Todgha kanyonlarını gezdik.
Soğuk sularında ayaklarımızı dinlendirip biraz rahatladık.
Biraz diyorum, çünkü her adımda, dilenen çocuklarla karşılaşmak, sırtında iki çocuğunu birden taşıyarak üç kuruş için el açan kadınları görmek moral bozucuydu!
Kendi ülkemizde de benzeri görüntüleri her geçen gün daha çok yaşamıyor muyuz?
Kanyonda biraz da alışveriş yaptıktan sonra,gün batarken Ouarzazate’ye ulaştık.
Kasbah’a birkaç yüz metre mesafede, bir tepe üzerinde yer alan, mimari açıdan da geleneksel ile modern tarzı birleştiren hoş bir otelde kaldık.
Yine yatay mimari ve ortadaki havuzun çevresine yerleştirilmiş odalardan oluşan bir oteldi.
Odalar geçmiş ile bugünü birleştiren bir tarzda yapılmıştı.
Banyodaki kubbe de bir hamamda gibi hissettiriyordu!
Eşyalarımızı bırakır bırakmaz kenti görmeye gittik. Ancak bu saatte kasbah’ın kapıları kapalıydı. Dışarıdan birkaç fotoğraf çektik.
O bile çok güzeldi.
Fas’ta bizi en çok etkileyen şeylerden biri, muhteşem işçiliği ile ahşap kapılardı.
Burada bir de sinema müzesi görmek önce garip geldi. Cevabını ertesi gün öğrenecektik!
Türkiye’de çok sık yaşadığımız adres tarif edememe, ya da yanlış tarif etme olayını burada da yaşadık. Fas’in her tarafında bulabileceğiniz, bir Fransız asıllı süpermarketler zincirinin buradaki şubesinden alışveriş yapmak istedik. Yol üzerinde sorduğumuz bir vatandaş, “Yokuşa doğru 300 metre yürüyün sağda göreceksiniz.”dedi. 2 kilometre yürüdük, ayaklarımıza kara sular indi, ama market yoktu! Beni tanıyanlar bilir, böyle konularda inatçıyımdır. Ben bile pes ettim. Ertesi gün gördük ki süpermarket otele 300metre değil 3 kilometre mesafede! Gidiş-dönüş 6 kilometre!
Bu yorgunlukla otantik otelimizde güzel bir uyku çektik.
Sabahın ilk ışıkları ile uyanmak zorundaydık.
Çünkü yeni ve çok hoş bir macera bizi bekliyordu. Ait ben haddou’yu, dünyanın en ilginç güneş enerji santrallerinden birini ve Fas’ın ünlü film stüdyolarını- platolarını görecektik!
Beşinci durağa kadar rotamız şöyleydi;